Toplumun en çok rahatsız olduğu yaşam tarzı
Zaman değişiyor… Değiştikçe insanın ruhu da, davranışı da, ilişkileri de bambaşka bir şekle bürünüyor.

Ahmet İpin
-
Fakat son yıllarda öyle bir tablo var ki, herkes aynı cümleyi kuruyor: “Bu gidişat iyi değil.” Çünkü toplum artık sadece ekonomik zorluklardan değil, insanların birbirine ve hayata karşı edindiği yeni yaşam tarzlarından da yorulmuş durumda.
Bugün en çok şikâyet edilen şey, belki de tarihin hiçbir döneminde olmadığı kadar görünür hâle gelen gösteriş merakı. İnsanlar sanki yaşadıkları hayatı değil, başkalarının görmesini istedikleri hayatı yaşıyor. Bir fotoğraf karesine sığdırılmış yapay mutluluklar, pahalı mekanlarda çekilmiş bir bardak kahve pozları, lüks araçların kapısında verilen “başarı” mesajları… Toplumun büyük kısmı artık bu yapaylığın kokusunu uzaktan alıyor. Gösteriş, insanın sessizce büyüttüğü bir kibir gibi sokak sokak dolaşıyor.
Bir diğer rahatsızlık ise tüketme hızımızın, düşünme hızımızı geçmesi. Hep daha fazlasını isteyen bir yaşam… Daha pahalı telefon, daha büyük araba, daha şık elbise… Ama tüm bu telaşın içinde “daha iyi insan olma” çabası ne yazık ki yeni dünyanın listesinde artık alt sıralarda. İnsan, aldıkça yoksullaşan bir canlıya dönüştü; ruhu büyümeden eşyaları büyüyen bir kalabalık hâline geldik.
Toplumun dikkatini en çok çeken başka bir sızı ise ilişkilerin sığlaşması. Samimiyet yerini gösterişe bırakınca dostluk, arkadaşlık, komşuluk gibi değerler de zayıflıyor. İnsanlar artık birbirini dinlemiyor, anlamıyor, anlamaya çalışmıyor. Herkesin kendi çıkarını merkeze aldığı bir düzende karşılaştığımız en güçlü duygu, tuhaf bir yalnızlık. Yan yana duran insanlar bile birbirine uzak.
Trafikte bile aynı ruh hâli var. Sabırsız, öfkeli, aceleci bir kalabalık… Üstünlük yarışına dönüşen yollar… Kuralsızlığın “normal”, saygının “lüks davranış” gibi görüldüğü bir görüntü… Toplumun en çok yorulduğu alanlardan biri bu.
Ve elbette kibrin günlük yaşamın sıradan bir parçası hâline gelmesi. İnsan, taşıdığı değeri bilgisiyle, karakteriyle, emeğiyle değil; sahip olduklarıyla göstermeye çalıştıkça toplumun iç sesi daha çok yükseliyor:
“Biz nerede hata yaptık?”
Kibir kokusu, en pahalı parfümün bile gizleyemediği bir koku hâline geliyor; insanlar birbirinin gözünde büyüme çabasından küçülüyor.
İşte bugün en çok rahatsız olunan yaşam tarzı tam da budur:
Eşyaları büyüyen, ruhu küçülen, gösterişi artan, samimiyeti azalan, kendi kalabalığı içinde yalnızlaşan bir insan profili…
Belki de toplumun beklentisi çok değildir; sadece sade bir hayat, temiz bir dil, samimi bir yürek ve birbirine değen sıcak bir insanlık… Çünkü en kıymetli yaşam tarzı hâlâ, gürültüden uzak, gösterişten uzak, içi dışı bir bir duru yaşantıdır.
Toplumun aradığı şey; gösterişin ışığı değil, insanlığın sönmeyen ışığıdır.

