21 Aralık 2025 - Pazar

Geç Kalınmış Ziyaret

Ben insanların ne zaman sustuğunu bilirim.

Yazar - Ahmet İpin
Okuma Süresi: 4 dk.
Ahmet İpin

Ahmet İpin

-
Google News

 


Sessizlik, yoğun bakımda başka bir anlam taşır. Orada sessizlik, umudun yavaş yavaş geri çekilmesidir. Makinelerin sesi bile azalır o anlarda. Sanki beden, hayata veda edeceğini önce cihazlara fısıldar.

2020’li yıllardı. Pandemi her şeyi çirkinleştirmişti. İnsanlar yüzlerini maskelerle, duygularını korkuyla örtüyordu. Hayatta kalma telaşı, yaşatma sorumluluğunun önüne geçmişti.

Ben o gün yine yoğun bakımdaydım.
Adım Ahmet. Sağlıkçıyım. Ama yıllar içinde şunu öğrendim: Benim asıl mesleğim, serum takmak ya da nabız ölçmek değilmiş. Ben, insanların geç kalmış pişmanlıklarına tanıklık ediyordum.

O sabah servise yatırılan yaşlı kadının adı Nezaket Ana’ydı. Dosyasını elime aldığımda, tıbbi değerlerden önce bir boşluk dikkatimi çekti:

Acil durumda aranacak kişi:

Boştu.

Bazen bir hastanın en ağır tanısı işte bu boşluktur. Ne tansiyon, ne kalp, ne akciğer… Asıl çöküş, insanın hayatında kimseye yer kalmadığında başlar.

Uzun bir ömürden sonra insanın elinde kalanlar, sanıldığı kadar fazla olmuyor. Benim bu meslekte öğrendiğim tek hakikat şu oldu:
İnsanlar, hayattayken birbirlerinin kıymetini bilmez. Ölüm yaklaştığında ise vicdanları konuşmaya başlar.
Ne tuhaf bir adalet duygusu… Geciken, yersiz ve çoğu zaman anlamsız.

Nezaket Ana günlerce yoğun bakımda yattı.
Beş gün boyunca kapı açıldı ama içeri kimse girmedi.
Ne bir evlat…
Ne bir akraba…
Ne de “Anne, nasılsın?” diyen bir ses.

Sanki bu kadın, hayattayken sessizce silinmişti.

Altıncı gün kapı açıldı. Elinde poşetlerle bir adam girdi içeri. Orta yaşlıydı. Yüzünde telaşla karışık bir pişmanlık vardı. Poşetin içinden kebap kokusu yükseliyordu.

“Annem için getirdim,” dedi.
“En sevdiği yemektir.”

O an içimde bir şey durdu.

Nezaket Ana artık oral stop durumundaydı. Tıp dilinde bu, ağızdan hiçbir şey alamayacağı anlamına gelir. Ama hayat dilinde bunun karşılığı şudur:
Zamanında verilmeyen hiçbir şey, geç kalınca kabul edilmez.

Adamı kenara çektim.
“Sormam gerekiyor,” dedim.
“Bu annenin kaç çocuğu var?”

“Üç,” dedi.

“Beş gündür burada,” dedim.
“Neden ilk kez bugün geldiniz?”

Başını öne eğdi. Gözleri doldu.
“Uzun zamandır konuşmuyorduk,” dedi.
“İş, hayat, kırgınlıklar…
Şimdi konuşmak istiyorum ama…”

Cümlesini tamamlayamadı.
Ama hayat, o cümleyi çoktan tamamlamıştı.

Artık çok geçti.

O an şunu bir kez daha anladım:
İnsan, annesine hayattayken bir tabak yemek götürmezse, ölüm döşeğinde getirilen kebap sadece kendi vicdanını doyurur.
Mezar çiçekten anlamaz.
Yoğun bakımda yatan bir anne, geç kalmış sevgiden beslenemez.

Nezaket Ana o gece sessizce hayata veda etti.
Kimseyi çağırmadan…
Kimseye yük olmadan…

O gün servisten çıkarken içimde ağır bir cümle vardı:
Değer, hayattayken bilinir.
Ölümden sonra gösterilen ilgi, sevgi değildir; sadece geç kalmış bir pişmanlıktır.

Ve pişmanlık…
Hiçbir hastayı iyileştirmez.

 

#
Yorumlar (3)
Safiye uyar
21.12.2025 21:40
Hayati ölmeyecek gibi yaşıyoruz ama sevdiğimiz ölüncede hayatta verilemeyen deger mezar da verilmeye çalışılıyor. Kaleminiz daim olsun Ahmet Bey harika bir yazı
Handan
21.12.2025 12:27
Allah herkese vijdanlı ve merhametli evlat nasip etsin
Veysel uyar
21.12.2025 10:47
Cok anlamlı ve çok değerli bir yaşantı sunmuşsun Ahmet kardeşim zaman elimizden akıp gittiğinde tek tek toprağa vereceğiz sevdiklerimizi yine bir gün sevdiklerimiz örtecek üstümüzü ne eksik kalmışsa burada kalacak en çokta vazgeçemediklerimiz saygılar
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.